Joseph McCarthy’nin anti-komünist cadı avının doruk noktasına ulaştığı 1950’li yıllarda Hollywood kitlesel şiddet ve toplumsal korkaklıkla ilgili bir dizi çarpıcı film üretti. Aralarında en iyisi Öfkenin Sesi (The Sound of Fury) idi. (Stüdyo filmi ucuz bir gerilim olarak satmaya çalıştığı için, adı daha sonra Try and Get Me! olarak değiştirildi.) Film, San Jose-California’da 1933’te yaşanan ve Fritz Lang’in Fury (1936) adlı filmine de ilham veren bir linç olayından yola çıkan Jo Pagano’nun “The Condemned” adlı romanını temel alıyor. Öfkenin Sesi aynı zamanda Cy Endfield’ın McCarthy zulmünden kaçmak için İngiltere’ye gitmeden önce yönettiği son film. Film sadece linç karşıtı bir araç değil; her şeyden önce, ona kolay para sözü veren zeki bir dolandırıcı tarafından baştan çıkarılan işsiz, dürüst bir aile babasını suça yönelten hissiz ve materyalist toplumun yıkıcı bir betimlemesi. İnsanlar adam kaçıracak ve anlamsızca öldürecek kadar alçalırken, sorumsuz bir medya halkı çılgınlığa sürüklüyor ve film ahlaki çözülmenin taviz vermeyen bir tasviri haline geliyor. Hem başroldeki Frank Lovejoy’un acı verecek kadar gerçekçi performansı, hem de yürek parçalayıcı düğüm noktası, iyi insanların korkunç şeyler yapabilme kapasitesini gösteriyor.
Imogen Sara Smith