Lukas Dhont ilk uzun metrajlı filmi Kız hakkında şöyle diyor: “2009’da bir Belçika gazetesinde erkek çocuk bedeniyle doğan ve balerin olmaktan başka hiçbir şey istemeyen bir genç kız hakkında bir makale okudum. Hikâye beni çok etkiledi, sürekli onu düşünmeye başladım. Bu kıza âşık olmuştum. Bana göre o bir cesaret örneğiydi. Eğer bir gün bir film çekersem bu onun hakkında olmalıydı. İzleyicilerin, kendine ait olmayan bir bedenle doğmanın nasıl bir his olduğunu anlamalarını istedim.”
Film, profesyonel bir balerin olmaya karar veren, 15 yaşındaki azimli Lara’nın hikâyesini anlatıyor. Babasının da desteği ile Lara kendini yeni bir okulda mükemmellik arayışı içine girmiş bulur. Bir erkek olarak doğduğu için bedeninin, katı disipline kolay kolay eğilmediğini fark ettiğinde, hayal kırıklığı ve sabırsızlığı daha da artar. Ergenlik kaçınılmaz olarak çalkantılıdır. En acımasız çelişkilerinden biri de, toplumun bizi olağanüstü olmaya itmesi (kim kendini özel hissetmek istemez ki?) aynı zamanda eğer güvensiz/kıskanç yaşıtlarımızın dikkatlerini çekecek davranışlardan uzak durursak bu çalkantıların daha kolay atlatılacağı fikrini pekiştirmesidir. Bu çelişkiye bir de kendinizi yanlış cinsiyetle doğmuş hissettiğinizi eklersek, o yılların kafa karıştırmaması gibi bir ihtimal var mı? İnsan aynı zamanda hem öne çıkıp, hem de nasıl görünmez olabilir?