Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Türkiye’de 1914 yılından günümüze dek 6058 uzun metrajlı film yapıldı. Bu filmlerden 4425′i 1960-86 yılları arasında çekildi. Sinema özellikle 1960′lı yıllarda Türkiye’de en popüler ve en sevilen eğlence aracıydı. Türk Sinema Tarihinin en önemli ve unutulmaz on filminden oluşan bu projede yer almaktan büyük bir onur duyuyorum. Bu filmler Türk Sineması’nı en iyi şekilde temsil etmekte ve izleyicilere görsel bir şölen vaad etmektedirler.

Kısa bir zaman dilimi içinde bir ülkenin filmlerini izlemek o ülkeye yapılan bir yolculuğa benzer. İzleyici daha önce çok iyi tanımadığı ülkedeki insanların günlük yaşamı, gelenekleri, toplumsal sorunları hakkında bilgi sahibi olur ve ülkeyi daha iyi tanıma fırsatı elde eder. Tatil ya da iş amacıyla Türkiye’ye gelen yabancıların anılarında genel olarak İstanbul ve Antalya kentleri, Kapadokya bölgesi ve güneşli kumsallar kalır.

Şimdi Anadolu’da küçük bir kasabaya gidip bir kaç gece Anayurt Oteli’nde kalabilirsiniz. Otel köhne ve karanlık, yöneticisi Zebercet ise yalnız ve takıntılı bir insandır. Biraz tuhaf biri olduğunu fark edeceksiniz ama size zarar vermez, O otelde bir gece kalıp ayrılan, ayrılırken de geri geleceğini söyleyen gizemli bir kadını bekliyor. 110 dakika sonra Zebercet’le vedalaşacaksınız ama uzun süre onu unutamayacaksınız.

İzmir’deki bir başka ucuz otelde Zeki Demirkubuz’un yarattığı üç umutsuz karakter olan Yusuf, Uğur ve Bekir’le tanışacaksınız. Yusuf dışarıdaki dünyadan korktuğu için cezası bitmiş olmasına karşın hapishaneden çıkmak istemiyor. Uğur’a garip bir tutkuyla bağlı olan Bekir aşkı nedeniyle yavaş yavaş yok olmaya doğru gidiyor. Yusuf, Uğur’la Bekir’in sağır ve dilsiz kızı Çilem’le yolda yürürken bir dükkanın vitrininde Charlie Chaplin’in The Kid filminin posteri gözünüze çarpacak ama sakın aldanmayın çünkü Masumiyet bir trajediyi anlatıyor.

Bir Anadolu kasabasında Türkan Şoray’ın canlandırdığı Selvi Boylum Al Yazmalım ile tanışıp Türk Sinemasının en güzel aşk öykülerinden birini izleyecek, ilk filmini 1951′de yöneten, bugüne kadar 113 filme imza atan ve hala aktif olarak sinemanın içinde olan Atıf Yılmaz ustayı tanıyacaksınız.

Eğer yolunuz Adana’ya düşerse Cabbar’ın faytonuna binmekten çekinmeyin. Araba eski, atlar yaşlı ve bakımsız olabilir. Ancak bu faytona binerseniz Türk Sinemasında bir dönüm noktası olan 1970 yapımı bu siyah-beyaz başyapıtı tanıyabilir ve Yılmaz Güney’in babası gibi Umut’a bir yolculuk yapabilirsiniz.

İstanbul’da mutlaka Beyoğlu’nun arka sokaklarına dalın. Orada doğru bildiği yolda yürümüş, prensiplerinden hiçbir zaman taviz vermemiş müzik organizatörü Muhsin Bey’i tanıyacaksınız. Biraz çağın gerisinde kalmış, temiz yürekli, sahtekarlık nedir bilmeyen ve köyden şarkıcı olmak umuduyla İstanbul’a gelen bir gence kol kanat geren bu adamı seveceksiniz.

Belki de İstanbul’un bir kenar mahallesinde küçük bir eve konuk olur, Anadolu’dan bu büyük kente gelen bir ailenin yaşam mücadelesine tanık olursunuz. Türk insanının yaşamının bir parçası olan göçü konu alan Gelin ile usta yönetmen Lütfi Akad’ın sinemasını tanıma fırsatını elde edersiniz.

Daha önce Yol’u izlemiş miydiniz? Hapishaneden bir haftalığına izinli olarak çıkan beş mahkumun öyküsünü anımsıyor musunuz? Dondurucu bir soğukta, karın içinde, sırtında karısını taşımaya çalışan, bir yandan da donmasın diye onu kırbaçlayan Seyit Ali rolündeki Tarık Akan’ı tekrar gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz? Yılmaz Güney’in hapishanede senaryosunu yazdığı, Şerif Gören’in yönettiği, Güney’in daha sonra hapishaneden kaçarak İsviçre’de kurguladığı bu başyapıta hiçbir sinemaseverin duyarsız kalacağını sanmıyorum.

Aşiret reisi Hamo Ağa, ürkütücü görünüşü ve gür sesiyle çevresindekileri tehdit ederken sanki beyazperdeden fırlayıp üzerinize gelecekmiş duygusunu uyandırıp sizi rahatsız edebilir. Tuncel Kurtiz’in Türk Sinemasındaki en iyi performanslardan birini sergilediği Sürü’nün çevriminden 25 yıl sonra bile gücünden hiçbir şey kaybetmediğini göreceksiniz.

Anadolu’nun küçük bir köyüne de yolunuz düşebilir ve iyiyle kötüyü temsil eden iki kardeş arasındaki kıyasıya mücadeleye tanık olabilirsiniz. 1964 Berlin Film Festivali’nde aldığı Altın Ayı ödülüyle Türk Sinemasına ilk uluslararası başarıyı getiren Susuz Yaz aynı zamanda Türk Sinemasının en özgün yönetmenlerinden biri olan Metin Erksan’ı tanımanız için de iyi bir fırsat.

1995′den başlayarak yönettiği bir kısa ve üç uzun metrajlı filmle Türk Sinemasının en önemli temsilcilerinden biri olan Nuri Bilge Ceylan’ın imzasını taşıyan Uzak, En İyi 10 Türk Filmi seçkimizin son yapıtı. Cannes Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü ve iki erkek oyuncusu için En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü alan bu filmde büyük kentte yaşayan insanın yalnızlığını ve iletişimsizliğini karla kaplı bir İstanbul’un görüntüleriyle izleyeceksiniz..

Ankara Sinema Derneği tarafından yapılan bir anket sonucu belirlenen En İyi 10 Türk Filmi ile ilgili projeye değerli katkılarından dolayı Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu’ya, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Sayın Dr. Abdurrahman Çelik’e, KODAK Türkiye Pazarlama ve Satış Müdürü Sayın Sema Fener’e, Fono Film Genel Müdürü Sayın Cemal Okan’a, Film Yönetmenleri Derneği Başkanı Sayın Muzaffer Hiçdurmaz’a ve Sinema Tarihcisi Sayın Agah Özgüç’e teşekkür ediyoruz.

İyi seyirler.

Dr. Ahmet Boyacıoğlu, Ankara Sinema Derneği Başkanı

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.