-
-
Alis Kentlerde
(Alice in the Cities)
Pervane Kuşu
(DER PROPELLERVOGEL)
Kültür Katedralleri
(Cathedrals Of Culture)
Berlin Üzerinde Gökyüzü
(Der Himmel Über Berlin)
Aynı Oyuncu Yine Atıyor
(Same Player Shoots AgainSAME PLAYER SHOOTS AGAIN)
Gümüş Kent
(Silver CitySILVER CITY)
Alabama: 2000 Işık Yılı
(Alabama: 2000 Light YearsALABAMA: 2000 LIGHT YEARS)
Polis Filmi
(Polizei Film)
FİLMOGRAFİ
GEZİCİ FESTİVALDE GÖSTERİLEN FİLMLERİ

Wim Wenders
Onun hakkında herkesin söylediği ilk şey “yeni Alman sineması”na ait olduğu, ikinci şey ise, Amerikan Sineması’na yönelik film dilini çok iyi kullandığıdır. Hızlı gelişen kariyeri ve çabuk üne kavuşması, filmlerini çok çeşitli çağdaş akımlarla ilişkilendirebilme yeteneğinden kaynaklanmıştır. İzleyiciye önceden bildiği ve sevdiği şeyi, Amerikan filmlerini sunmaktadır. Genç izleyicilere gösterişçi tavırlar, huzursuzluk, şüpheyle dolu boş insan figürleri, sanayi sonrası topluma ise herhangi bir sosyal ya da politik önemi olmayan acıklı ve hoş filmler sunmaktadır. Beyni rahatsız etmeden göze ve kalbe erişen filmler.
Wenders’in filmlerinde durgun, mükemmel dizgilendirilmiş, izleyiciyi yakalayan güçlü bir hayal gücü vardır. Filmin öyküsü onun için önemli değildir.
Wim Wenders avantajlarıyla ve de zararlarıyla, modern filme, 1970’lerin sonundaki sinemaya aittir. Yaratıcı ilhamlarını gerçeklikte değil sinemanın kendisinde arayan görüntülerini dizginlendirmeyi onlardan öğrendiği eski Holywood filmleridir. Kameranın önüne gelen her şeyi değil, gerçekliğin sadece filmsel belleğindeli herhangi bir şeye karşılık gelen parçalarını çeker.
Wenders, bir yönetmen olarak temellerini böylece ortaya koyduktan ve oldukça hızlı bir ün kazandıktan sonra kariyerini A.B.D.nde ilerletmek istedi ve Zoetrope stüdyosumda bir film yapmak üzere Francis Coppola tarafından davet edildi. Bu Wenders için sıkıntılı zamanların başlangıcı oldu. Hayal kırıklıklarını not edip daha sonra kendi kaynaklarıyla “Der Stand der Dinge” filmini yaptı. Film, Amerika’nın büyülü sinema dünyasına duyduğu inancı yitirmek zorunda kalan bir yönetmenin öyküsüydü. Filmde kişisel deneyimlerini sergilemesindeki içtenlik, Wenders’e 1982 Venedik Altın Aslan Ödülü’nü getirdi. Bir sanatçı olarak Avrupalı kimliğinin doğrulanmasıydı bu.